11 Eylül 2018 Salı

BİZ BÖYLEMİ İDİK BİZ BÖYLE Mİ İDİK! BİZE NE OLDU!!? İŞTE BİZİM HİKAYEMİZ..!



BİZ BÖYLEMİ İDİK!!!?
Blokta yer alan konu başlıkları arşiv adı altında görünmektedir. Bloğun içeriğinde İslam’ın başlangıcından bugüne geçirdiği evreler, farklı başlıklar altında incelenmiştir. Blokta ana başlık olarak Kuran a yönelme ve anlama çalışmaları, Tevhitte birleşmenin adresini bulma cabaları yer almakla birlikte mezhepçilik ve bölücülüğü telin vardır. İslam'daki büyük kopuşun nedenleri incelenmiş, şii, şia ve şiacılarla ilgili araştırmalara yer verilmiştir. Allah resulüne yönelik sapkın anlayışlar ile Kuran'da gecen resul açıklanmaya çalışılmıştır. Toplumlardaki sünnet algısı ile Kuran da geçen arasındaki çelişkilerden söz edilmiştir. Kavga değil, tekfir değil, iftira ve karalama değil birleşmeye atıf vardır. Müminlerin bir birini sevmeleri ve tahammül etmeleri elden geldiğinde işlenmeye çalışılmıştır. Tevhitte birleşmek üzere ALLAHA EMANET OLASINIZ.


  BİZE NE OLDU!!?
İŞTE BİZİM HİKAYEMİZ..!
Allah'ın insanlığa gönderdiği dinler, tarih boyunca inananlar tarafından bozula gelmiştir! Buna karşın yüce yaradan, şirkten uzak kalmaları için, kavimlere sürekli peygamberler göndererek tevhitteki yozlaşmanın önüne geçmeyi amaçlamıştır. Ne yazık ki, insanoğlu her dönemde haddini aşmıştır. Kimileri dini yetersiz bulup artırımlar yaparak, kimileri azaltarak! Kimisi geçmiş kültürlerini, asabiyet ve kavmiyetçiliğini, aile kavgalarının sebep ve sonuçlarını   zamanla dinselleştirmiştir!  kimileri de dinden çıkar sağlamayarak sürece bir şekilde zarar vermişlerdir!...En basit bir örnek verecek olursak; Hz Musa, kavmini kızıl denizden geçirdikten sonra kırk günlüğüne ayrılır. Döndüğünde kavminin altından yapılmış böğüren bir ineğe taptığını, öncülerinin de  “Musa da böyle istiyordu” dediğini, Kurandan okuyoruz. İnsan tabiatı böyle bir şey. Henüz 40 gün içinde tüm gerçeği bilip görmesine rağmen bu  sapma neyin göstergesidir!..? Kabe deki lat ve Uzza kimleri temsil ediyordu? Hiç düşündük mü birisi lut a.s. Diğeri Üzeyir a.s. Müşriklerin  kutsadıkları kişilerdi. Bunlar bir masal değil,  aşırı yükselttikleri insanı tapma noktasına getirmesi insanoğlunun her an sapmaya meyilli olduğunun bir göstergesi!!! İlgili ayetlerde ne olduğumuzu  bize hatırlatan mesajlardır!

  Hz. Muhammed sonrası da,  söz konusu olumsuz etkenlerin kendini göstermesiyle İslam içindeki yozlaşma  diğer dinlerin kaderine mahkum olmuştur!. Başlangıç olarak zorba ve adaletsiz yönetimler, muhaliflerini sindirmek ve gözden düşürmek, hükümranlıklarını sürdürmek adına toplumdaki huzuru adaleti, sosyal ilişkileri alt üst etmişlerdir! Allah’ın kitabının toplum tarafından yeterince anlaşılması için caba göstermek şöyle dursun,  geriye dönük bir takım rivayetler uydurarak haklılıklarını topluma kabul ettirme yöntemini kullanmışlardır. İç ve dış çatışmalar neticesi Kuran’ı anlayan insanların bir bir ölmesi, yaşayanların da yönetimden uzak durması,  bu zihniyetin ekmeğine yağ sürmüştür! İslamı yeni kabul etmiş  geniş halk kitlelerin, dinini Kuran’dan öğrenme imkanı nerdeyse kalmamış olduğu bir ortam! İnsanların dini anlama ve yaşama konusundaki beklentisine cevap verecek yeterli  altyapı da yok!! Karmaşa döneminde ise, Müslüman toplumun din adına bildikleri Allah resulünden beri nesiller arası yaşanarak gelen ibadetlerden anladıkları kadardır! Mana ve maksadını yeterince anlamadan yapılan ibadetler ise zamanla ritüele dönüşmüş, https://hakikatlar.blogspot.com/2018/12/ici-bosaltilan-ibadet.html

 Sahabe dönemindeki derinlik maalesef kalmamıştır! Bu karmaşa içinde  din adına yaşananlar!!!

Yönetimin hile, haksızlık ve zulümle  gasp edilerek, halifeliğin saltanata dönüştürülmesi neticesinde iktidar  ve muhalefetin düşmanlıklarının hat safhaya ulaştığı muhalefetin yok edilmesi için bütün imkanların seferber edildiği bir ortam!!! Bu gurupların arkalarına yandaş bulmak adına,  Kuran’ı ve Allah resulünü kendi lehlerine konuşturmaları neticesindeki uydurmaların daha sonraki nesillere din olarak yansıdığı bir zaman dilimi !!  Bunlar nasıl olmuş, tevhit inancı nasıl bozulmuş  bir bakalım!

Kuran anlaşılmaz ilan edilmiş, yetersiz görülen dinin içi gelenek, kültür ve siyasi kavgaların argümanları  ile doldurulmuş bölük pörçük olmuş islam toplumları!!! http://kurannediyorbizneanlyoruz.blogspot.com/2018/10/blog-post_75.html

 Muhalif  durumda olup kendilerini şia olarak tanıtan gruplara göre; Kuran’ı ancak temiz olanlar anlar ve açıklarlar! Onlar kim? Ehlibeyt!. Onlar da resuller gibi masumdurlar! Vasıtasız vahiy alırlar! Ölecekleri vakti  kendileri tayin ederler!  İmamete inanmak imanın bir esasıdır! Dolayısı ile ehli beytin her söylediği söz, peygamber sözü gibidir!  Kuran’ın anlamıdır!. Takiye dinin bir esasıdır! Müslüman olmak ve kalabilmek için bu esasların kabulü şarttır!!! Zeydiler hariç, Şiilerin inanç temelleri belirli bir süreçte bu esasa dayandırılmış, zaman geçtikçe  Sünnilerle farklılaşma yönünde içi doldurulmaya devam edilmiştir! (http://ehlibeytinsahabeyebakisi.blogspot.com/2011/10/sahabe-kimlere-denir.html) http://ehlibeytinsahabeyebakisi.blogspot.com/2011/12/i_3986.html

İktidarın zaten din diye bir derdi yoktur!. Bütün derdi saltanatını devam ettirmek, ganimetini artırmak, taraftarların çoğaltmaktır! Bunun içinde dinin onların lehine konuşturulması yeterli. Bunun içinde ne gerekse yapılmakta!

İktidar ile muhalefet arasında kalan geniş halk kitleleri, muhaliflerin dinde olmayan bir takım şeyleri itikat konusu yapmasına  karşı  mesafeli durarak, her ne kadar iktidarın zulmünü desteklemiyorsa da, karşı bir mücadele içinde de olmamış,  tabiri caiz ise kabuklarına  çekilmişlerdir!. Bir kısmı da daha iyi Müslüman olmak adına,  toplum içine yayılmaya başlayan züht hayatına yönlenerek her şeyden elini ayağını çekmişlerdir!

İktidar ve muhalefet kendi iddialarının altını doldurmak adına Allah resulü adın söz uydurma yarışına girdiklerini  Emevi döneminde başlayan bu faaliyetin Abbasî döneminde zirveye ulaştığını  görüyoruz!

Büyük kopuşun alt yapısını oluşturan bu iddiaların altının  doldurulması için iki tarafta da  hadis borsası oluştu!.  Bu oluşumların bir tarafında  ehlibeyt,  diğer tarafta da  peygamber adına hadis uydurma faaliyetleri  başlar! Bu o kadar meşrulaşır ve önemsenir ki, hadis uyduranlar bununla cennete bile gideceğine inanmaya başlarlar!.  Her iki tarafta da dinde olmayan bir sürü hurafe ve yalanları hem peygambere hem de ehlibeyte söyletmişlerdir. Bunlarla kalsalar ya! Bu yalanları kullanabilecekleri ayetlerin altına koyarak Kuran’ı da bu sürece  ortak etmişlerdir! Bugün ayet anlamlarına bakıyorsunuz, aynı ayet şiilere farklı Sünnilere farklı bir şey söylüyor!!. Allah'ta tezat olur mu!!? Haşa!!! Hadis uydurmalarını nerden anlıyoruz denirse; Hz. Ebu Bekir sahabenin yaşadığı dönemde bütün valilere genelge göndererek hadisleri toplatır. Toplam 500 hadis çıkar. Bu kadarın içinde bile çelişkiler görünce Allah resulü bize Kuran’dan başka emanet bırakmadı diyerek onları yok ettiriyor. Bütün sahabenin hayatta olduğu bir dönemde beş yüz  olan hadis sayısının milyonlara ulaştığını görerek anlıyoruz. (https://butunyonleriylehadis.blogspot.com/

Sürecin devamında, insani yorumlar, iyi niyetle, belirli zamanların sorunu çözme konusundaki fıkıh hükümleri, içtihatlar, farklı kavimlerden gelen kültürler, dinde olmayan binlerce şey dinden sayılırken,  Kuran’ın  hüküm  belirlemede adı olsa da,   etkisiz yetkisiz  sevgi ve saygı boyutunda duvarlara asılı bırakılmıştır!  Kitabı anlamayı değil de okumayı amel edinenler, ne hikmetse Allah resulünden yaklaşık iki yüz elli üç yüz yıl sonra metin tenkidi yapılmadan toplanarak  Kuran’a, ahlaka, akla  ve kendi kendisi  ile çelişen doğru ve yanlışın iç içe geçtiği  rivayetler  yığınını  anlaşılır ilan ederek, Kitabın yerine oturtmuşlardır!. Tabiri caiz ise  tevhit ameliyat edilerek reforma tabii tutulmuştur. İslam kılıfı ile İslami ritüellerinde içinde olduğu nerdeyse yeni bir din ortaya konmuştur! Daha sonraki nesiller bu tezgahı fark etmeden  söz konusu rivayetlerin bir çoğunu ne yazık ki, Kuran'ın anlamı zannı ile din haline getirmişlerdir. Çelişkili rivayetler; günümüzde bir kısım Müslümanların tüm hadisleri reddetmesine, bir kısmının dinden uzaklaşmasına bir kısmının  ateist ve deist olmasına neden  olurken, diğerlerini de geçmişte  gruplara mezheplere, meşreplere, daha sonrada tarikatlara bölünerek parça parça olmasına neden olmuştur!. Farklı rivayetleri benimseyen her bir grup, kendilerini hak diğerlerini batıl görmesi yüzünden, kardeş olmaları gereken müminler bir birini kafir ilan etmeye başlamışlardır. Bugün her bir grup kendilerinin hak olduğunu ayetlere ve hadislere dayandırabilmekte, Kuran ve hadis herkese farklı şeyler söyleyebilmektedir! Bu ihaneti zamanında görüp, Müslümanları Kuran'a ve nebevi sünnete çağıran Hasan Basri, İmamı Azam, İmamı Zeyd, Akif, Ali Şeriatı, Ahmet El Katip  ve sonraki alimlerimiz ya cezalandırılmış yada itibarları yerle bir edilmiştir. Süniiler şia olmakla, şii olanda Sünnici olmakla suçlanmıştır! Rahatlarını bozmak istemeyenler, gelebilecek tepkileri göze alamayan korkaklar, hakikati gördüğünde kafalarındaki dinin bozulacağı endişesi içinde olanlar, ya susmaktalar! Yada çıkarlarına dokunduğu için bu gerçeği söyleyen herkese bütün çirkinliği ile saldırabilmekte!...

İslam toplumunun bir dört yüz küsur yıl dan beri içinde bulunduğu bu ortam  bir senaryo değildir. Bu kadar bölünmenin, çirkinleşmenin, ahlaksızlaşmanın kaynağı nedir! Kuranı ve nebevi sünneti anlamaması, anlayamaması!! https://sunnetnedirnedegildir.blogspot.com/
Mekruh saydığı bir eylemden kaçmak için onlarca haramın işlendiği, kendine göre sünnet, mubah, müsteap saydığı bir eylemi yapmak için yüzlerce farzın yok edildiği dindar toplum!!!

Gelinen nokta!...

İslam toplumları aklını kullanmayıp hurafe bataklığına saplanması yüzünden, bilimsel,  teknolojik, sosyal ve ekonomik gelişmelere ayak uyduramamış, topraklarını kaybetmiş birçoğu batılıların sömürgesi olmaya mahkum olmuşlardır!  Kaynaklarını akıllıca kullanmamış emperyalist ülkelere peşkeş çekmişlerdir.!   Bu  kadar aymazlığı, gerilemeyi kimileri batılıların oyununa, kimileri Müslümanların tembelliğine, kimileri de Kuran’ dışı uydurulmuş dinin insanlardaki düşünme akıl etme yetisinin yok edilmesine bağlamıştır.!

Neticede, günümüz Müslümanları tarihte hiç olmadığı kadar fakir, ezilmiş, aşağılanmış, zelil ve tefrikalara bölünmüş haldedir.  Karnı toklar acın haline ortak olmamakla birlikte, aşağılık bir hayat sürmektedirler. Açlık ve yokluk içinde olanlar eğitimden yoksun kaldıklarından kötülük üretenlerin etkisinde her yeni gün farklı amaçlara yönelik kullanılmaktadırlar! Kısaca Müslümanlar bir birine düşürülmüş,  bir birini öldürmeyi dinin bir emri hatta cihat sayma hadsizliğine düşmüş yada düşürülmüş durumdadır!  Bütün bunlar yetmiyormuş gibi kendilerine yeni tartışma, kavga ortamı oluşturmada son derece maharetli olduklarını da göstermişlerdir! Daha önce mezhepler ve tarikatlar  üzerinde yürüyen tartışma, bu seferde dinin kaynağı “Kuran mı, hadis mi”.?...Alanına kaydırılmıştır!!!!.

Bir sorun varsa ki, var! Asırlardır  saklanmaya çalışılıp bir türlü üstü kapatılamayan bir tür tevhit ve şirk' in mücadelesi artık ap açık ortaya çıkmıştır!  Mesele din üzerinde oynanan oyunların bozulup hakikate ulaşılması ise,  Maksat rızai ilahi kazanmaksa, önümüzde örneğimiz var. Bu dini güzel bir şekilde yaşandığı bir zaman dilimi var. Allah'ın resulünün övülen örnekliği ve bunların neler olduğu açıkça kitapta belirtilmiştir.

   Allah’ın dininin aslına dönme konusunda atılacak her adımda,  kavga etmeden, bağırıp çağırmadan, tartışmaların ön yargısız bir şekilde sürdürülmesi, tevhidin, adaletin, aklın, şefkatin, özgürlüğün, mübaşire nin öncülüğünde Müslümanların fabrika ayarlarına dönmesi yönünde bir cabaya güzel bir katkı sağlamak varken...!

Kendimiz gibi düşünmeyenlere karşı bu çirkinlik, ötekileştirme,  iftira, şahsiyetlerini yok etmek...!  Bütün bunları kimin için, kim adına, neden yaparız? Hem de din Allah'ın, kavga niye bizim! Üstelik O böyle bir kavga istemezken! Bu çirkinlikten bir Allah rızası çıkar mı!..? Çıkmayacaksa insan kaybedeceği şeyin kavgasını yapar mı?






ALLAH'IN KİTABINI DÜŞÜRDÜKLERİ DURUMA BAKALIM!


HANGİ KİTABA İNANIYORUZ!!?  BUNLARIN HANGİSİ DOĞRUDUR? BUNLARIN KİTAPLAŞTIRILMA SÜRECLERİ..!

 
Kuran’ın bize ulaşması haberi mütavatir dir..Yani doğru haberdir.  Bu durum Müslümanlar ve  Müslüman olmayanlar tarafından ittifakla binlerce kişi tarafından tartışmasız olarak şahit olunmuş ve Hz. Muhammed vasıtası ile bize ulaştığı kabul edilmiştir. Bu kadar sağlam olmasının asıl nedenlerinden başta geleni, Resul ölmeden önce Kuran'a son şekli verip sahabeye teslim etmesidir. Bundan başka farklı yorumlarda vardır. Bunları da verecek olursak;  Allah resulü tarafından görevlendirilen onlarca vahiy katiplerinin gelen her vahyi  ezberlemesi, ayrı ayrı sayfalara yazılıp, Allah resulü irtihali sonucu da hemen kitaba dönüştürülmesidir. Kitabın gerçekliği ve eksiksizliği bu kadar ve şüphesiz bir gerçek iken, üstelik kitapta vahyin Allah tarafından korunacağı vaad edilmesine rağmen, Sahih “Sayılan” Bazı Rivayetler Kuran’ın itibarını nasıl düşürmeye çalıştığına bir bakalım! 
Bakara ve Âl-i İmrân, Felak ve Nâs sûreleri uzunluğunda sûrelerin unutturulduğu, Ahzab Sûresi’nin önceleri Nur Sûresi kadar olduğu ve içinde recm âyetinin bulunduğu , Kur’an kitaplaştırılırken Tevbe Sûresi’nden son iki âyetin  yalnız Huzeyme bin Sabit’in yanında bulunduğu ve kitap/mushaf haline getirilirken Kurandan bildiklerini bildirenlerden en az iki şahit istendiği halde (es-Sicistani, Age, 12.), Huzeymenin şahitliğini Rasulullah bir tarihte iki kişinin şahitliği yerine saydığı (Zerkeşi, Age. 1/234; el-Hûî, Age, 244, 246) veya Osman/Ömer kendisine şahitlik yaptığı (es-Sicistani, Age; el-Hûî, Age, 244) için bu iki âyetin sadece onun haberiyle Kurana alındığı ve Tevbe Sûresinin sonuna yerleştirildiği (es-Sicistani, Age.17
"Ömer bin Hattab Kuran’dan recm ayetinin düştüğünü söyleyerek şöyle diyor: "Eğer insanlar Ömer, Kuran'a bir şey ekledi diyecek olmasalardı, ben bizzat kendi elimle recm ayetini yazardım." (bk. Sahih-i Buhari, Kitabul al-ahkam, Babuş Şehadet)
Ehli-i Sünnet'in önemli kaynaklarından olan Mu'cem-i Tabaranî'de sahih senetle yer alan bir hadise göre Ömer b. Hattab şöyle dedi: "Kur'an bir milyon yirmi altı bin harftir." (Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyutî), C.6, s.422, Mecme-üz Zevâid (Heytemî), C.7, s.163, Kenz-ül Ummâl (MuttakîHindî), c.1, s.517, c.1, s.541)
Oysa bu gün elimizde bulunan Kuran'ın harfleri bu rakamın üçte birini bile bulmuyor! Hakikat Kuran'ın üç yüz bin küsur harf olduğudur. Yani onlara göre Kuranın üçte ikisi yok olmuş!!!.
Nafî İbn-i Ömer'den nakleder ki: "Hiçbiriniz ben "Kuran'ın tümünü öğrendim" demesin. Çünkü, ne biliyor Kuran'ın bir çoğu kaybolup gitmiştir. Sadece desin ki ben Kuran'dan ortada olan kısmını öğrendim." (bk. El-İtkan (Suyûtî), c.2, s.25)
Ayşeden şöyle nakledilir: Gerçekten de Ahzab süresi Peygamberin zamanında 200 ayet olarak okunurdu. Oysa şu an ondan elimizde bu olanlar kaldı. Rağıbın naklettiği ayette 100 olarak gelmiştir. (Muhazırat-ı Rağıb İsfahani, c.2, s.4 ve 434)
 “Taberâni «el-Kebir»inde İbnu Ömer'den şöyle dediğini rivayet eder: Sahabe'den iki kişi Resûlullah'tan bir sûre ezberlemişlerdi. Aradan bir süre geçtikten sonra, bir gece namaz kılarken, bu sûreyi okumak istediler. Fakat sûreyi tam olarak okuyamadılar. Sabahleyin Resûl'e uğrayıp durumu anlatınca Resûlullah; bu sûre, neshedilen sûrelerdendir, üzerinde durmayınız buyurdu.
Heytemî Mecme-üz Zevâid, kitabında Ebu Musa Eş'arî'den şöyle nakletmektedir: "Berâet (Tevbe) suresine benzer bir sure inmişti ki sonradan kaldırıldı ve ben ondan sadece şu cümleyi ezberledim: "Hiç şüphesiz Allah, bu dini öyle kavimlerle teyid eder ki (bu dinde hiçbir) payları yoktur."    Gibi!.. Bu tür ifadelerle bir sürü ayetin, ya unutturulduğu ya  sonradan çıkarıldığı, yada keçi ve tavuğun yemesi sonucu Kuran’a girmediği zehrini kusan sözler  Kur’an’ı yazboz tahtasına çevirmeye çalışmış, düşmanın karalama, aldatma ve yıpratma çabalarına bile ihtiyaç bırakmayan saçmalıklarla doldurulmuştur.
Bazı  ulema hadis kitaplarında geçti diye bu yalan sözlere inanmış,  yahut "aman hadisi kurtaralım da, ayet n'olursa olsun" kaygısı ile şu saçma kuralları uydurmuşlar; Bazı ayetlerin hükmü var, ama ayeti yoktur! Bazısının da ayeti vardır, ama hükmü yoktur. Bazı ayetler de sünnet/hadis ile iptal edilmiştir. Bazı ayetleri keçiler,  yemiştir.!!  Bazıları  ise Allah tarafından unutturulmuştur! Yani yüce rabbimiz, Kuranı indirirken  sanki acele ile yanlışlık yapmış, bir takım şeyleri unutmuş, eksik/fazla göndermiş ama sonradan düzeltme yoluna gitmiş!!..... Rivayetlerdeki bu ve buna benzer binlerce yalan sonucu Turan Dursun, ve gibiler!.. günümüzde deizme kayan gençlerin sebebi olmaya devam etmektedirler!! Bu hakikatler görünmek istenmese de gelinen nokta budur! 

Şimdi de bu sahih adı verilen sözlerin kitaplaşma sürecine bakıp Kuran ile kıyaslayalım!

Hadis toplayıcıları, Buhari yada Müslim veya diğerleri, bu kişilerin hiç birisi de Arap değil, sahabe neslinin kimler olduğunu tanımaları mümkün değil! Bilmedikleri bir coğrafyaya gelirler hadis toplama işine koyulurlar! Misal Buhari, o bölgede deve ile elli bin kilometrelik bir alanda hadis toplamaya koyulur.  Altıyüzbin veya  sekizyüzbin hadisin içinden birini rivayet eden en son nesli arar bulur! Önce onun dürüstlüğünden, akıl sağlığından emin olur! Daha sonra   o kişinin hiç görmediği ancak duyumları sayesinde 7-8 nesil geride kalmış ölmüşlerin dürüstlüğünden de  emin olur!  Akıl sağlığını ölçer!.. en güvenilir olanların rivayetlerini toplar. Her bir rivayet  için gusledip iki rekat namaz kılıp istihareye yatar. Rüyasında peygambere tasdik ettirerek emin olduklarıyla sahihini oluşturur! Bunun en az 600 bin defa tekrarını yapar! Bu metotla  elde ettiği sahih sayısı 7275 tir! (Silsilenin oluşmasını da örneklendirirsek Her hangi bir hadisi Buhariye ilk söyleyen, Abdullah İbni Zübeyir. Ona söyleyen ölmüş olan Sufyan. Ona aktaran diğer ölmüş olanlardan; Yahya İbni Said el Ensari. O kimden diğer ölmüş olanlardan yani, İbni İbrahim et Taimi. Pekiyi o kimden öğrenmiş İbni Vakkastan! Pekiyi o kimden haber almış!  Hadislerin yazımını yasaklayanların önde gelen ikinci halife Hz. Ömer’in oğlu Ömer İbni Hattab dan! Ona da Peygamberimiz söylemiş! Böylesi bir nakil zinciri oluşturmuşlar!) Sonuç olarak tüm sahabeyi doğru sözlü  kabul edilmiş  olsa bile, sahabeden sonraki 7-8 neslin en az 6-7 si ölmüş durumdadır! Onların zeka durumunun doğru sözlü olup olmadıklarının kontrolü zaten imkânsızdır. Dolayısı ile cerh ve tadil ilmi dedikleri uğraşı, en erken bir  en fazla 250 yıl önce ölmüş olan mezardakilere uygulanıp sonuç alınması nasıl bir şey!..? anlaşılır gibi değil!!!
Her bir rivayet için  güvenilir bir silsilenin oluşturulmasına  harcanan zamanı hesap etseniz, nerden bakarsanız bakın en az üc-dört yüz yıllık bir ömür gerekir!. Oysa Buhari, bu işi ömrünün üçte birinde tamamlamıştır! Kısaca hikaye bu!  Dinde asla şüpheye yer yoktur! Her mümin neyin yolundan gideceğini seçmek durumundadır! Adı gecen kitaplarda  Kuran’a uygun elbette Allah resulüne ait doğru sözler vardır. Bunlardan faydalanırsınız.  Doğru sözler hatırına bunca yalana eyvallah demek ne oluyor!
Kuran'a yönelik bu tür şüpheleri uyandıracak metinler, haberler, sözüm ona hadisler sünni kesimin kaynaklarından belki onlarca fazlası şii kaynaklarında da mevcuttur! Yani birisi kendi yalanını yutturmak için kuran ın itibarını sarsarken, maalesef ki diğerleri de boş durmamıştır!