KURAN OKUMALARINDA ÇELİŞKİ ZANNI UYANDIRAN KURAN IN KENDİSİ
DEĞİL OKUMA BİÇİMİNDEDİR.
Nisa suresi
82 de Kuran’da çelişki yoktur. peygambere tabi olup olmama konusunda bir biri
ile çeliştiği zannı veren bir sürü ayet vardır. Bunları nasıl anlamalıyız!..?
Kuran’da
Allah peygambere zaman zaman resul(elçi) zaman zaman da nebi diye hitap eder.
Bu hitaplardaki elçi kavramında, verilen
görevleri sadece tebliğ etmesi, başka bir şeye kalkışmaması, nebi kavramında ise uygulamalardaki eksiklik ve
küçük hatalar dolayısıyla eleştiriler ve uyarılar vardır. Bu iki şey ayırt
edilmediği sürece konu yeterince anlaşılamaz.
Konuya ayetlerden örnekler vererek başlanırsa anlaşılması daha
kolay olur. Mesela;
KAF/45
te "Biz
onların neler söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üstüne bir zorba
değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara sadece Kur'an'la öğüt
ver."
YÛNUS /109 da
"Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm
verinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır."
Araf
Suresi 3. (Ey
insanlar), Rabbinizden size indirilene uyun ve O`ndan başka velilere uymayın.
Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
Tahrîm Suresi, 2. Ey peygamber!
Eşlerinin rızasını arayarak, Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi, niçin sen
kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Bu mealde onlarca ayet varken, buna karşın tersi
bir algılamayı gerektiren onlarca ayetten söz etmek mümkündür. Mesela;
ahzap 36 da “Allah ve Resûlü
bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min
kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a
ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır”.
Nisa 4/80 de “Bu Resul’e (Elçi’ye) kim itaat ederse Allah'a itaat etmiş
olur”
Görüldüğü gibi, bazı ayetler
resul’e (elçiye) uyun derken bir kısmında Allahtan başka veli edinmeyin, ondan
başka kimseye tabi olmayın demektedir. O halde insanlar peygambere tabi
olacaklar mı, olmayacaklar mı?
Konuyu anlayabilmek için önce
peygamber kelimesinin akıbetini sorgulamak gerek. Kuran’ın hiçbir yerinde
kullanılmamasına rağmen, dilimize Farsçadan geçen peygamber; bir birinden ayrı
anlamlar içeren nebi ve resul ün ortak anlamı olarak kullanılmaktadır. Sorunun
kaynağı bu kelimeye yüklenen anlamla ilgilidir. Bu anlaşılmadan konudaki çelişkinin giderilmesi mümkün değildir.
Kuran’, Resul’e (elçiye) tabi olmayı emrederken,
nebiye itaatten söz etmediği gibi nebiye
onlarca uyarı söz konusudur. Ayrı
anlamları olan bu kelimeleri bir kelimeyle yani peygamber anlamı verilirse, Peygambere hem
itaat, hem de itaat etmemek gibi çelişkili bir durum ortaya çıkar. Gelenek bu
çelişkiyi görmezden gelerek resul ve
nebi’nin anlamını kitap verilen ve verilmeyen peygamberler olarak
tanımladığından anlam karmaşası sürüp gelmiştir. Bu farklılığı ifade eden
alimlerde genellikle görmezden gelinmiştir.
Mesela, gelenekte dört ilahi
kitabın indiği kabul edilir. Bunlar Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’an’dır.
Nebîmize dayandırılan bir rivayette Âdem’e 10 suhuf, Şît’e 50 suhuf, İdris’e 30
suhuf ve İbrahim aleyhisselama 10 suhuf olmak üzere 100 suhufun indiği de iddia
edilir. Böylece toplam sekiz nebiye kitap verilmiş olur.
Hâlbuki konuyla ilgili
ayetler, bütün nebilere kitap ve hüküm verildiğini açıkça bildirmektedir.
Bakara 2/213 .
Bu meseleye ön yargısız sade
Kuran acısından baktığımızda genel kanaatin yanlış olduğu ortaya çıkıyor. Durum
böyle olunca bizler ; Ya Allah’ın
Kuran’da sözünü ettiği Allah
resulünün izinden gideceğiz, yada bir
kısım ulemanın yarattığı peygamber algısının izinden! Bunlar bir birinden çok ayrı iki faktördür.
Önce bunu ayırt etmek gerekir. Bunu ayırt etmek içinde önce Kuranda Resul ve
Nebi Kavramlarına bakışın ne olduğuna bakalım.
Nebîlik makamdır. Nebî, insanlığa
Allah’ın kitabını getiren, tebliğ eden ve uygulayan kişidir.“ manası; Allah
tarafından değeri yükseltilmiş kişi” anlamına gelir. İnsan kendi isteği ile
nebi olmaz. Yüce Rab bu makama getirdiklerine Kitap ve hikmet verdiğini ifade
eder. Tabii burada geçen kitap ve hikmet de ümmet arasında farklı yorumlarla
anlaşılmaya çalışılmıştır. “Onlar, kendilerine kitap, hüküm ve nebîlik verdiğimiz
kimselerdir.” (En’âm 6/89)
Nebînin değerli hale getiren
ona vahiy edilmesinden dolayıdır. Allah Teâlâ, bu yüce makama getirdiği kişiler
dışında hiç kimseye nebî dememiştir. İnsan için kendi canlarından
daha değerli olan nebi,
aynı zamanda da bir insandır. Bunu özellikle söyleyen ayette; “De ki "Ben de tıpkı sizin
gibi insanım. Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunmaktadır...”. (Kehf 18/110). Nebi Kuran’ı uygulamada, ondan hüküm çıkarmada
hata ve eksik yapabilir. Bu durumlarda Allah’ın ikazına muhatap olurlar.
Resul’lük
görevdir. Resul yani Elçi, kendinden bir
şey katmadan birinin sözünü diğerine ulaştırmakla görevli kişidir. Bir nevi bir ülkenin başka bir ülkedeki
elçisi gibi. Kendi ülkesinde oluşturulan görüşleri bulunduğu ülkenin ilgili
makamlarına aynen ulaştıran kişi gibi. Nasıl bir elçi ülkesinin belirlediği
politikalara bir şey ilave edemez ise, resulde
Allah tan gelen vahye her hangi bir şey ilave yada eksiltme yapamaz.
Elçilikte asla hata olmaz. Muhataplarına iletir. Konuyla alakalı örnek ayet
verilmesi gerekirse;
" Elçilere(Resullere); her şeyi ortaya koyan tebliğden
başka ne düşer?" (Nahl 16/35)… Başka bir ayetde; “(Muhammed,) Bize karşı
bir takım sözler uydursaydı, onu kıskıvrak yakalar, şah damarını koparırdık.
İçinizden hiç biri de bunun önüne geçemezdi.”(Hâkka 69/44–47). Resule itaat vardır. Çünkü yukardaki
ayetten de anlaşılacağı üzere, resul; sadece Allah tan aldığını tebliğ ettiği
için, resulün bütün sözleri Allah’ın
vahyidir. Yani Kuran’da geçen ayetlerdir. Dolayısı ile resule itaat, Allaha
itaat anlamına gelmektedir. Zira kendinden kattığı her hangi bir şey yoktur.
Bununla ilgili onlarca ayet mevcuttur.
Burada önemli olan Nebi ve resul kavramlarını
karıştırmamak gerekir. Resul sadece vahiy geldiği ve tebliği süresiyle görevi
sınırlı iken, nebi 24 saat görev ve sorumluluk içindedir. Kuran’da nebiye itaat, şartı yoktur. Niye; nebi insandır,
gelen vahyi işlemek hüküm çıkarmak zorundadır. Bunu yaparken yanlış yapabilir,
yanılgıya düşebilir. Ayrıca, günlük ihtiyaçları vardır, aile reisi, devlet başkanı,
insanlara arkadaş, sosyal ilişkiler içinde istekleri sevdikleri ya da
sevmedikleri olabilir. Onun şahsına münhasır sevdiği her şeyi, yada
sevmediklerini herkes tarafından sevilip, sevilmemesini dinin bir esası saymak
zulüm olur. Misal, Peygamberin kabağı sevdiği rivayeti vardır. Bu dinin bir
esası olsa! Kabağı sevmeyenlerin hali ne olur? . sahabeden zeyd, Kuran’da
belirtildiği üzere eşinden ayrılma
konusunda Nebiyi dinlememiş eşinden ayrılmıştır. Enfal 5,6 da nebi ile
tartışan ashab (mücahitler), 58/1 de nebi ile tartışan kadın ve 33/37 Bunun
için Kuran onları telin etmemiştir. Kısaca; . Her resul aynı zamanda nebîdir
ama her nebî resul olmayabilir. Çünkü resul kelam ilmine göre yeni şeriat veya
Kitap getiren peygamberdir. Ama nebi, daha çok kendinden önceki resulün izinde
giden, ama eski şeriata yeni bir açılım getirendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder