HANGİNİZ MUHAMMED?.....!
Bir Allah resulü, Bir
nebi ki…. Bir toplumun, bir grup insanın yanına geldiğinde kimsenin kendisi
için ayağa kalkmasına rıza göstermez.
Boş olan yere oturur. Diğer insanlardan görüntü ve giysi yönünden hiçbir
ayrıcalığı yoktur. Toplumun dertleri meşveret edilmektedir. Bir yabancı, kalabalığın içine dalar. Gayet telaşlıdır. “ HANGİNİZ MUHAMMED?” diye sorar. Zira
toplulukta farklı birini göremez.
İçlerinden birisi gayet
nazik normal bir ses tonu ile
“BENİM MUHAMMED” der…. Aman Allah’ım..! Bu ne mütevazılık… Üstelik bu kişi ALLAH ın elçisi dir. Hem de devlet
başkanı. Örnekliği ile Allah tarafından
insanlığa takdim edilen, ahlak abidesi..
Etrafında bulunan ve bulunmayan bütün arkadaş dost ve
akrabalarından hiç birisi, O’nun yüzünü görüp,
ayaklarına kapanarak, O’nun sac ve sakalını öperek , abdest suyunu
içmeye kalkarak, cennete gidileceğini
düşün kimsecik yok!. Üstelik böyle bir beklenti içinde olan da yok!. Öyle bir vadi de yok. İnsanı putlaştırmaya
yönelik eylemlere son derece mesafeli, bu konuda sık sık ikazları da var. Zaten kendisinin gönderilme amaçlarından birisi
de bu tür içinde şirk barındıran eylemleri karşı mücadeledir. … Kuran ın
anlattığı Allah resulüne baktığınızda, Allah ın O’na biçtiği rolü, O’nun görev
ve yetkisinin sınırlarını bütün sahabe
bilmekte. Allah resulü onlara bir şey tebliğ ettiğinde soruyorlar; Ya
resulullah bu senin içtihadın mı? Yoksa Allah’ın emri mi? Bunu niye sorarlar?
Allah resulüne güvenmediklerinden mi? -
Hayır asla! Ona kendilerinden fazla güvenmekteler. Ama bu sorgulama resulün öğretisinin sonucudur. Nedir bu öğretisi? Resul
(elçi) sıfatıyla ona gelen vahyi,
eksiksiz, zamanında insanlara olduğu
gibi açıklaması yani tebyin görevini yerine getirmesi. Buna kimse itiraz etmez. Allah doğru söyledi derler. Sorguladıkları şey, nebinin içtihatlarıdır. Zaman zaman nebinin içtihatlarına sahabe katkı yapar, Âl-i İmrân sûresi: 159 de belirtildiği üzere nebi sahabe ile müşavere yapar. farklı görüşler dinlenerek sonuca
varılır. Yönetime toplumda katkı sağlamış olur. Ortada aklını teslim etmiş, süklüm püklüm
bir sahabe yoktur. Bu görüntü; Allah resulünün 23 yıllık dini tebliğ ve örnekliği sonucu
oluşturduğu toplumun geldiği son nokta.
Özlemini duyduğumuz bir kare! Benzemeye çalışalım derken ürettiğimiz
şeyler her saniye bizi ondan uzaklaştırıyor. İşte çakma kopyalar!
GÜNÜMÜZDEKİ MANZARALAR!
Cadde iki yanlı boydan boya kadınlı erkekli insanlarla dolu… Umutla
heyecanla birini bekliyor! Onun yüzünü görüp,
elinden tutup öpebilsin! Onun gözü ile
görülebilsin ki, cennete gidebilsin.! Saatlerce bekleme sonunda dört beş iri
adamın tabut vari bir salın üzerinde zor
taşıdığı iri yarı bir zat çıkageliyor! Adam;
cübbeli, sarıklı, sakallı, iyi
bakımlı ve güneşe fazla çıkamamış olmalı ki yüzleri de bir hayli parlak!, Fakat,
sürünerek yaklaşanlara, elini ayağına sarılıp öpmek isteyenlere elini
zor verip, etrafa zor baktığından
anlaşıldığına göre, yaşlılık ve
rahatsızlık nedeni ile kendi kendini taşıyamaz duruma gelmiş!. Kendisini görerek cennet umanlara görüntü
vermeye çıkan bu fani
zat, Bir kısım insanlar
tarafından alim olarak bilinir.…! İyi de nasıl bir alimdir ki, üstelik adına
yazılmış piyasada tefsir kitabı da
var. Allah resulünün yüzünü
görenlere cennet vadi yok iken, bunlara
bu torpili rüşveti kim veriyor?..! Bunlar
yeni moda bir din görüntüsü mü!..? Eğer
öyle değilse, Onun yüzü Allah
resulünün yüzenden daha mı
kıymetlidir!..? Bu görüntü
dinde yenilik yada reform mudur!..? Ya da islam adı ile yeni bir din mi
geldi!...?
Bir başka manzara; İri
yarı, cübbeli sarıklı sakallı bir adam! Son model gayet lüks bir araç, korumalar etrafta
fır fır dönüyor. Gayet iyi bir giyim,
besili olmalı ki, eli yüzü parıl parıl parlıyor!.. Etrafında bir yığın insan.. Yüzlercesi uzaklardan taşınmış, yol
yorgunluğu, çoğu ser sefil!.. Onlara nasihat veriyor. Din
anlatıyor..“Gavsın evlatlarına yakınlarına hizmet edeceksiniz, onlara kul köle
olacaksınız, bunlar sizin üzerinize farzdır vaciptir, sünnettir” deyip
nasihatine devam ediyor. Sonrası gelenlerden tövbe alınıp hatme tarifi
yapılıyor. İlerleyen sürede acıkan garibanlara gizli borudan kazanlara
akan, bitmeyen çorba imajı ile keramet
vurgusu eşliğinde acık mekanda, ayak üzere bulgur çorbası servis ediliyor!... Karnı doymayan
insanların hemen yanı başlarındaki gavsın
evlatlarının lokantalarından, karnını doyuruyor. Farz vacip ve sünneti yerine getirmek içinde evlatların
mağazalarından bolca alış veriş
yapılıyor. Onlara göre dinin en güncel
sorunu, gavsın evlatlarının rahat
etmesi, onlara kul köle arayışı, çiftliklerde bedava çalışacak köle
işçiler.! Üstelik bu cahil sürülerinin
bir çoğu Kitabı yüzünden okuyacak ne kapasitesi ne de yeterlilikleri var…
İnsanlar bunların etrafında toplanıp şefaat umuyor. Gelenlere bolca gavsın
kerametleri anlatılıyor. Rüyalarda
gavsın müntesiplere şefaatinin nasıl gerçekleştiği
vuslatın son noktası! Gavs,
kibrit kutularının içinde taraftarlarının ruhlarını cennete taşıyor.!......
Herkeste bir mutluluk, bir rahatlama…!
Aşağı yukarı bir birine benzeyen islam dünyasındaki binlerce
örnekten iki kesit!
Yine onlarcasından bir tanesi; Asrın
son 33’cü müceddidi iken vefat etmiş ama
kılıç kınından çıktığı an daha iyi
kesmesi gibi, vefatı her şeyi bitirmemiş! Kainatın ve müritlerin üzerine tasarrufu hala devam etmektedir!. Tabi
bunu zahiriler anlayamaz. Zira bu tasarruf, ehline malumdur. Efendi hz.lerinin içtihadına göre kıyamet iki
bin yılında kopacaktı. Ancak yürüttükleri Kuran’ı yüzünden okuma hizmetleri sayesinden Allah dünyanın ömrünü
uzattı! Bu yol öylesi bir yol ki, demirden ayakkabı giyilse o eskiyene kadar
bütün dünyayı dolaşılsa bulunmaz iken, Kısmeti olanlar, geçmiş atalardan
birisinin duasını alanlar ancak
bulabilir! Kadınların hac’ca gitmesi sakıncalıdır. Şu an bankaların verdiği faiz
de faiz değildir. Zira, ülke islam ülkesi değildir! Günlük ibadetleri dışında
Nakşi ve kadiri hatimlerinin yanında günlük rabıta yapılır. Beş yıldızlı yurt
yapımı için paraya çok ihtiyaç vardır. Çok para yardımı yapanların itibarları da
çoktur! Çok kuran okunur. Anlamına pek ihtiyaç duyulmaz. Zaten büyük alimler
maksadı kitaplarına yazmıştır. İsteyenler onlardan okuyabilir. Ama en itibarlı
kitap anlamına ihtiyaç duyulmayan Kuran’dan sonra Rabbani nin metubatı dır. Tabii ağabeylerin bilgisi de!
SONUÇTAN ANLAŞILACAĞI ÜZERE; Ülkemizde vatandaşa anlatılan yada vatandaşın
anladığı din anlayışının özetinden bir kısmı bu! Daha Kuran’ın üzerinde
tutulan, gece gündüz ibadet niyetiyle
okunan risalecilerden bahsetmedim. Oku risaleyi gir cennete! Risaleyi haşa
Allah dikte ettirmiş ya!
Bunlardan her hangi birine girilerek, Emeksiz, amelsiz istediğin kadar yoldan
çıkmış, kul hakkı yemiş ol, ne olursan ol!
Birilerine bağlanıp yüzünü görüp,
elini ayağını öperek, imkanlarını onların emrine vererek, arazilerinde bedava çalışarak, onların gözü ile
görülerek, sözlerini din olarak kabul ederek, onların yüzü suyu hürmetine cennette gideceğini uman bir anlayış!.. Hem Kuran’ iman esaslarınızdan biri olacak, hem
onun ne dediğinden haberiniz olmayacak! Üstüne üstelik Kuran’ın reddettiği
şeyleri din adına hayatınızın bir parçası olacak! Bu anlayışlar son yüzyılda
üretilen bir şey değil! geçmişin mirası! Dini daha iyi yaşamak adına farklı amaçlar
uğruna dine sokulan hurafelerin kitaplaştırılması ve onların Kuran yerine
konulmasının sonucudur. “Kuran
anlaşılmaz yalanını” ilaç diye yutanların geldiği nokta.! Birileri tarafından
atanan sonra da evliya diye pompalanan
çakma resullerin sözleri, eylemleri fersah fersah makam olarak Kuran’ın ve nebinin üstünde!. Bu
yapıların elinde dini öğrenenlerin tek hakikati yukarda anlatmaya çalıştım. Bunların düşünme ve araştırma özgürlükleri
ellerinden alınması nedeniyle farklı hiçbir görüşe tahammülleri yoktur. Ama
ilahiyat eğitim alıp da bunların değirmenine su taşıyanlar tarih boyunca
azımsanmayacak kadar çoktur.
KURAN bu kadar gündemde
ve acık iken, buna rağmen herkes bulunduğu noktadan o kadar emin ki.. Bu Kuran’ acaba herkese ayrı şeymi söylüyor
diyesi geliyor insanın! Elbette öyle değil. Bu inanç bicimi ve davranışların
ayakta kalması; Kuran yetersiz
bulma, güvendiği kitaplardaki yalanları
Kuran’ın anlamı zannetme, sünneti şekle indirgeme, Kurtarıcılara umut bağlayarak
beleşten cennet arzusundan gelmektedir.
İşin aslı ise; insanı yücelterek putlaştır
şirk batağına düş!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder