2 Eylül 2010 Perşembe

ŞİİLERCE YOK EDİLMEYE CALIŞILAN SANIK YAZILAR 3

Şii felsefesi incelendiğinde İslam âleminin top yekûn Şiileştirilmesi Şiiler üzerinde farz bir görev olduğu anlaşılmaktadır. Bu farz görevi yerine getirmede de en büyük engel bir buçuk milyar İslam alemi vardır.


Hedeflerine ulaşmada bu engelin bir şekilde kaldırılması ya da zayıflatılması gerekir. Kendileri kaldıramıyorlarsa kaldıranlara yardım etmekte bir zarar yok. Bunun için başka kâfirler desteklene bilir. İşte yukardaki hulagü örneği bunun canlı örneğidir.
İlmi konularda izah edemedikleri noktalarda tarihi referans gösterirler. Bunu saldırı amacıyla da yaparlar. Ancak yahudi dönmeleri ve yalancılığı ile tanınan şii tarihcilerinin, aynı konuda yazdıkları metinlerinde bir birini tutmadığı görülmektedir. Bu sebeple kendi aralarında da ayrışmalar olmaktadır.
Bunlar imamet, velayet, takiyye, muta, gibi Kuranda imani kavramlar arasında hiç yer almayan kavramaları iman sınırları içinde taşırlar ve bunları kabul etmeyenleri hiç çekinmeden tekfir ederler. Kuran ayetlerinin nerdeyse üçte ikisini imamet mevzu ve ehlibeyt ile acıklamaya çalışırlar. Yani Kuranda nerdeyse peygamber yoktur. Kuran Hz Ali ve onların anladığı sınırdaki ehlibeyte gelmiştir.! Her inanclarına Kurandan delil getirirler. Oysa kuran ayetlerin anlamına nuzül sebeplerine baktığınızda iddia ettikleri hususla ilgili hiçbir bağ bulamazsınız. Ama onlar kendi taraftarına bunu inandırırlar inanmayanlarada şaşarlar. Kısmetsiz olarak görürler!. Sizi iman dairesine çekmeye çalışırlar!. İnandıkları şeyin delilini tevil ile de olsa Kurandan getiremezlerse, o konu ile alakalı Kuranda bir sorun olduğunu kendi içlerine dönerek bir birleriyle paylaşabilirler. Tartışmayı ilgili konudaki ayetin Kurandan çıkartılmış olabileceğini varsayımına kadar götürebilirler!. Ama bunu dışa hiç yansıtmazken şunu akletmek istemezler “ bizim bunca iddialarımız inanclarımızın delili kuranda ve sahih hadisde yok. Bu konuda sahabeden, kurandan, hadisten şüphe edeceğimize bu inanclarımızdan şüphe duysak olmaz mı?” Bu arıza bizden kaynaklanıyor olmasını hiç düşünmezler düşünmezler!. Niye çünkü o inançlarının arkasında aşitasyonla dolu Tarih vardır! Ağıt vardır. Toplumda yaşanması geleneksel hale getirilmiş bazı ritüeller vardır. Bundan vazgeçmeye kalkmada mahalle baskısına muhatap olmak vardır, etraftan küfürle itham edilme vardır. Toplumdan dışlanma vardır. Daha kimbilir neler vardır!.
Bu yapıdak esas olan sorun; sonradan kutsallaştırılmış kutsallığı itikadın içine sokmak için ayetleri saptırarak çeşitli tevillerin, yorumların getirilmesi. Bununla da çözülmeyen sorunlara İçinde binlerce uydurma hadis olduğu taraflarca bilinen kitaplarda geçen yorumlarla durumun kurtarılmaya çalışılmasıdır. Meselenin iyi anlaşılması için bir örnek vermek gerekirse, Şiilerin çoğunluğu elimizdeki Kuran’ın değişmediğine inanırlar. Ancak, en güvenilir hadis kitaplarında bu anlayışın tam tersine onlarca hadis mevcuttur. Bunu ilim noktasında araştırma yapmayan Şiiler bilmez ve hemen savunmaya geçerler. İtikat noktasında da, mevcut hadis kitaplarında islamla tezada düşen yine yüzlerce hadis uydurulmuş. Bugünkü aydın şii âlimlerinin çoğu, bunun ayıklanması gerektiğine inanıp farklı kanallardan ifade ediyorlar. Bu hadislerin her birisi imamlara söylettirilmiş. Burada, neden şu düşünülmez? Ayrıştırmayı oluşturan ve İtikadı bir mevzuu haline getirilmiş unsurların da aynı imamlara söylettirilmiş bir yalan olduğu, neden dikkati çekmez de hala ayrıştırmayı sürdürmek adına kullanılır!
Bütün bu sürecin tahlilinde şu da görülmektedir ki;
Siyasi bir sempatinin etkisiyle bilmediği bir karanlığın içine düşen öğreneyim derken anlamadığının esiri olan, hissiyatın galebesiyle aklın körleştirildiğin farkında olmayan kişilerin sayısı hiçte küçümsenecek gibi değil.
Alt kültür düzeyindeki bazı insanlar, bir inancın etkileşim sürecine girdiği dönemlerinde kendi öğretilerinin üzerinde başka bir şey görememekte öğrendikleri kendi doğrularının en radikal savunucu, bu düşünce tarzının dışında olan her şeyi reddetme temayülü ise onların zırhı haline dönüşmektedir. Kendi kendilerini bir aslan görür iken, karşı taraftaki görünümlerinin, öğrenmeye çalışan fakat öğrenemeyen bir cahil, bunların farkında olamayan bir zavallı Profülü çizdiklerinin farkında bile olamıyorlar.

Bu gözlemlerin ışığında önce humeyniye siyasi bir sempati ile yaklaşan sonradan Şiileşen çok yakın tanıdığım bir arkadaşım bir sohbet esnasında, M. Asım Köksal ın İslam Tarihi kitabını okuduğunu, “Ebu Bekir ve Ömer hayatlarında bir tane kâfir öldürmemişler bütün savaşlardan kaçmışlar” ifadesiyle iki cümle hiç anlayamadığı kitabı özetleyiverdi. Herkesin takdirini kazanmış, her bir bilgiyi onlarca delile dayandıran tamamen belgesel niteliği olan ciltler dolusu kitaptan anladığı ve çıkardığı sonuç buydu. Kendini okuyan birisi olarak lanseden bu kişinin ifadesi meseleye bu tür inançların etkisinden kalmış kişilerin konulara bakış acısını ortaya koymaktadır. Her hafta sonu kendilerine mahsus Ankara İzmir Caddesinde bulanan vakıflarında dinlediklerini bizimle paylaşan bu arkadaşın söyledikleri insan beyninde infial yaratacak şeyler. Kendi aralarında konuştukları birçok şeyin kaynaklarında olmadıklarını, gelişmelere göre uydurdukları ve ellerine iki üç sayfadan oluşturulan notlarla beyin yıkadıklarını bu tür yakın dostluklar neticesinde anlamak mümkün oluyor. Her hafta bir sahabe ile ilgili son derece çirkin bir iddia, bunlar neler mi dersiniz? Kuranı Kerimin kıyamete kadar Allahın vaadi ile değil de Hz Ali sayesinde hükmünü kaybetmeyeceği, Hz Ebu Bekir Peygamberimizin mağara arkadaşı olmasından ziyade, peygamberimizin hicretini putperestlere ispiyonlamasından endişe ettiği için yanına aldığı korkak birisi, ayrıca öyle zengin birisi de değil. Hz Ömer’in oğlan hastalığına müptelalığı, korkaklığı, adaletli olmadığı, Hz Fatımayı öldürdüğü, hadislerin yazımına engel olduğu, Hz Ayşe nin Hz peygamberimizin hanımı olmasının ötesinde hiçbir değerinin olmadığı, yine onunla ilgili hiçbir müminin diline alıp konuşamayacağı yalan ve iftiraları, bunların yanında Hz Talha nın bir sürü yanlışları ve zekâtını doğru dürüst vermemesi, Peygamberimizin vefatından sonra da Hz Ayşe ile evlenmek istemesi, “ O bizim hanımlarımızla evlenmek isterken iyi idi de, biz de onun hanımı ile neden evlenmeyelim “ dediği yalanı, Hz Osman vs özellikle cennetle müjdelenenler, siyaseten Hz Ali ile ortak hareket etmeyenler ve ileri gelen bütün sahabelerin aleyhine akla hayale gelmeyecek şekilde uydurulan yalan iftira ve aşağılayıcı söylemlerini bire bir sohbetlerinde anlatarak katılımcıların sahabeden uzaklaşmasını sağlamaktadırlar. Dolayısıyla da bu güzel insanlar tarafından rivayet edilen bütün islamı gerçeklerin üzerini bu yöntemle kapadıklarını, en azından kapamak için ellerinden gelen bütün hünerlerini gösterdiklerini görmek mümkündür. Bu yaklaşımları ile tertemiz inanç sahiplerini ne hale getirdiklerini görüp de Allah ıslah etsin demekten başka söylenecek bir söz var mı? Bilemiyorum!. Bugün Hz Ali hayata dönse de, geçmişte söylediklerini bunların yüzüne tekrar etse, “ ben ve evlatlarım şii düşüncesinden beridir” dese Hz Ali yi bile çok rahat küfürle itham edecek radikallik ve sapkınlık içine girmiş bir hayli inanç sahiplerini görmek mümkün. Çünkü onlar için gerçek, Hz Ali nin kendisi değil, şii felsefesinin içinde konuşlandırılan Ali ve cocukları önemli. Sözün kısası bu tip radikalliğe saplananlar sünnete bağlı islam kaynaklarını bir şey öğrenmek adına değil, acaba nerde bir tereddüt bulurumda istismar eder onu kullanırım, elimde delil olur mantığı ve yaklaşımıyla meseleye bakıyorlar. Bu tip yaklaşımlarda bilmediğini öğrenme, aklı kullanma, mantığa uygunluk arama gibi nezih bir davranış bulunabilir mi? Bunlar mollalara kiraya verdikleri beyinlerinin bir merkezden dolumunu sağladıktan sonra, basit bir mekanizma ile acılan radyonun konuşması gibi aldıklarını anlayabildiklerini molla gerçeğini yayın ederler, o kadar. Bunun dışında en ufak bir yorumlama araştırma düşüncesi, muhakeme, mukayese her hangi bir vizyon görmeye kalkışmak hayali olur.

İlk bakışta bu sözler tamamen gercek dışı görülebilir. Olur, mu böyle bir şey denebilir. Bu konu ile ilgili söylediklerimin çoğu sadece araştırmadan kaynaklanan bilgiler değildir. Etrafında onlarca canlı örenkeleri var. Onlarla ahbaplığımız var. Onlarla uzun senelerden beri bu konuları tartışmaktayız.. Bunlar bire birçok yüksek sesle tartıştığmız hususlardır. Bunlar her cumaertesi Ankara da Irak Şiileriyle bağlantılı bir vakfa gidiyorlar. Şiiliğin inanç akidelerini ilk defa onlara ben anlattığım zaman böyle bir inanç olurmu? Bunlar tamamen iftira ya da sen anlamamışsındır. diye bana itiraz ediyorlardı. Bir hafta, on beş gün sonra aynı konuyu daha ileri safhada oradan dinledikleri zaman benim daha önce söylediğim şeylerin ötesinde duydukları şeyi kayıtsız şartsız kabul edip onun bir numaralı savunucu oluyorlar. Kendi seciciliğini, aklını, muhakemesini hiç kullanmayan eğitimli bir insanın nasıl böyle olabileceği şaşkınlığını yaşatan canlı örnekler çok yakınımda. “Bizim gittiğimiz yer ehlibeyt mektebi, orada yanlış bilgi olmaz, gelen bilgi yemeye hazır süzülmüş bal gibidir. Orada zararlı bir şey olmaz” sözleriyle oraya kayıtsız şartsız biat ettiklerini ifade etmekte hiçbir beis görmemekteler.
Tamamen meshebi inanca teslim olmuşlar. Allaha teslim olmayı mollalara teslim olarak algılamakta kiraya verilmiş beyinleriyle diğer Müslümanların kafalarını bulandırmaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla bunlardan alınacak yâda bunlarla sağlıklı bir ortamda tartışılacak bir şey bulmak ne derece mümkün! Takiyyenin süslenerek yalana dönüştürüldüğü bundan sevap umulduğu, her an bir doğruya bir yalanın giydirildiği o kadar olağan olmuş ki!

Onlar ki kendi özgür iradesiyle her hamgi bir kitabı bile alıp okuyamazlar. Onlara kaynak ve yayın evi ismi verilerek onları zihnen zinde tutmaya çalışırlar. Taki öğrendiklerinin militanı olsun. Başkalarını zehirlemeye hazır hale gelsinler!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder